Aix-en-Provence`a Güzelleme
Mart 2006 – Marsilya’dan bir dağ kasabası olan Bonnieux’ye gitmek için bindiğim otobüs Aix-en-Provence’dan geçerken adeta otobüsün camına yapışıyorum – ilk görüşte aşk herhalde böyle bir his olmalı. Oysa ki dağ köylerine odaklı bu Fransa seyahatini planlarken Aix’e alt tarafı bir şehir diyerek dudak bükmüştüm. Elimde olsa tüm Bonnieux planlarını rafa kaldırıp, otobüsten kendimi atacağım. O an bunu yapmıyorum ama Bonnieux’de konakladıktan sonra planlarımı değiştirip, üç gece için Aix-en-Provence’a geri dönüyorum. Gündüz şehri turladığım, Cézanne’ın mekanlarını ziyaret ettiğim, akşamları sanat sineması kategorisinde listeleyebileceğimiz Le Renoir ve Le Mazarin sinemalarında film izlediğim bu üç günlük plansız Aix-en-Provence ziyareti sonunda şehri gerçekten de içim parçalanarak terk ediyorum. Bir arkadaşımla buluşmak için Barselona’ya geçmem lazım. Hiçbir zaman sevemediğim Barselona belki de selefi nedeniyle zaten şansız başlıyor benimle ilişkisine – tüm Barselona seyahati boyunca aklım hep Aix’de.
Aix’e bu ilk ziyaretimin bende bıraktığı en etkili notlardan birisi de o zamana kadar ne kadar yakın arkadaş olduklarını bilmediğim ünlü ressam Paul Cézanne ve ünlü yazar Emile Zola arasındaki arkadaşlık. Aix’de birlikte büyüyen bu ikilinin sonraları yolları muhtelif kereler ayrılıyor – Zola Paris’e yerleşirken, Cézanne Aix’e dönüyor. Cézanne’ın hayatında onu kahreden belli başlı olaylardan birisi Emile Zola’nın başarısız bir ressamı anlattığı L’Oeuvre (“the Work“) adlı eserinde kendisini anlattığını düşünmesi neticesinde Zola ile bozulan arkadaşlığı. Bir bu arkadaşlığın sona ermesi bir de Zola’nın ölümü Cézanne’ı kahrediyor. Emile Zola’nın ölümü sonrası Cézanne’ın günlerce atölyesinden çıkmadığı – buna rağmen hayatında ilk defa resim yapma arzusunu yitirdiği söyleniyor. Tüm bunları bu ilk Aix ziyaretinde denk geldiğim “Cézanne in Provence” etkinlik ve sergileri neticesinde öğreniyorum. Cézanne ile ilgili bir diğer ilgimi çeken ayrıntı da “resim yapmak” ifadesini asla kullanmaması – resim yapmak eylemini hep “çalışmak” olarak nitelermiş Cézanne.
Temmuz 2010 – Yaz tatili planları beni bu sefer Fransa’nın güneyi Côte d’Azur’e yönlendiriyor. Fransa’nın güneyine kadar gitmişken, Aix’e uğramamaya gönlüm el vermiyor. Tüm planları yine değiştirerek araya iki günlük bir Aix ziyareti de ekliyorum. Önce biraz korku var içimde – ya şehri 2006’daki kadar sevmezsem? İlk bir iki saatte acaba biraz abartmış mıyım diye de içimden geçirmiyor değilim – ta ki ağaçlar altındaki ilk avluya varıp, diğer avludan gelen keman sesini işitine kadar. 2006’da olduğu gibi 2010 ziyaretim sonunda da yine hemen Aix’deki hukuk fakültesini araştırmaya başlıyorum, keşke yüksek lisans için gelebilsem.
Nisan 2017 – Rüyalarımın şehrini bu sefer annem ve kardeşimle ziyaret ediyorum. Şehri o kadar övdüm ki, ya beğenmezlerse? Neyse ki onlar da çok beğeniyor ve ben de şehri ilk defa görüp hayranlık duyan birilerinin gözünden o heyecanı tekrar hissedebiliyorum. Aix’i bu sefer ilk defa yağmur altında da görüyorum – bu da bize günün önemli bir kısmını şehrin birbirinden güzel kafelerinde geçirmemiz için bahane yaratıyor. Paris sevgim hep ayrı olsa da, not etmeli ki Aix’de insanlarla diyalog kurmak Paris’e oranla çok daha kolay – Paris’tekinin aksine sipariş verirken azar işitir miyim korkusu yaşamıyorsunuz.
Nerede kalmalı?
Hotel de France – merkezi konum, güzel odalar – konum nedeniyle geceleri sokaktan gelen gürültü biraz rahatsız edici olabiliyor. Gecelik oda fiyatı 150 Euro civarlarında. Otel genel anlamda temiz olsa da, günlük oda temizliğinden biraz şikayetçiydik. Neyse ki otelin oldukça ilgili resepsiyon kadrosu duruma hızlıca el koydu.
Hotel le Cardinal – Cours Mirabeau’nun daha sakin olan güney tarafında kalan otelin odaları eski tarzda döşenmiş ancak temiz. İşleticileri de bir o kadar arkadaş canlısı. Hotel de France’a göre bütçe anlamında daha uygun bir otel. Gecelik oda fiyatı 80 Euro civarlarında.
Ne yapmalı?
Atelier de Cézanne – merkezden biraz yokuş yukarı olmakla birlikte 20 dakikalık bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz bu atölye Cézanne’ın son yıllarını geçirdiği ve bahçesinden kendisinin ünlü ettiği Victoire Dağı’nı resmettiği mekan. Atölye Cézanne’ın bıraktığı gibi korunmuş ve çok güzel bir bahçe içerisinde.
Granet Müzesi – Aix’in asıl güzelliği bitmeyen dar sokaklarında turlamak olsa da, Cézanne’ın da birçok eserini görebileceğiniz Granet Müzesi Aix’in ana gurur kaynaklarından birisi. Cézanne’ın resmettiği tek Emile Zola portresi de müzenin daimi koleksiyonu arasında.
Nerede yemeli?
Le Cardeur Bacchus – Aix’in en canlı meydanlarından Cardeur Meydanında konumlanmış bu mekan atıştırmalık yanında şarap içip, insanları izlemek için çok ideal bir yer. Müthiş yardımsever garsonları da bir diğer artı puan.
Le Grillon – eğer Paris’deki Les 2 Magots veya Café de Flore gibi ikonlaşmış bir kafe arayışındaysanız Le Grillion Cours Mirabeau’nun tam ortasında konumlanmış olmasıyla da ideal bir mekan. Le Grillion’un bu anlamdaki bir diğer alternatifi de yine Cours Mirabeau üzerinde olan Fransızların kısaca “Les 2 G” dedikleri, “Les 2 Garcons”.
Maison Weibel – Zarif dekoru ve içerideki kuyruğun da kanıtladığı şekilde harika kahvaltı ve pasta ürünleri ile ideal bir duraklama yeri. Öğlene kadar meyve/sebze pazar yeri olarak hizmet eden Place Richelme’in de hemen köşesinde.
Alışveriş?
Melville Design – her ne kadar minimum 400 Euro gibi olan lamba ücretleriyle pahalı olsa da, endüstriyel ve şık tasarım konseptlerini harika şekilde birleştiren bu aydınlatma dükkanına ben bayıldım. Kendi evimde de tamamıyla yerden aydınlatma kullanmamdan da anlaşılacağı üzere, aydınlatma denince benim için akan sular durabiliyor.