En Sevdiğim Oteller

Öncelikle risk alma pahasına itiraf etmeliyim ki Airbnb tarzı konaklamayı halen benimseyemeyen, belki de “eski kafalı” olarak niteleyebileceğiniz bir seyahat severim (Airbnb`yi neden sevmediğimin sebeplerini önceki postumda sorgulamıştım). Otel tipi konaklamaya ise fazlasıyla düşkünüm. Sanırım konuklarının hepsinin geçici olduğu mekanlar bana rahatlık veriyor.  Bu mekanlar arasında en sevdiklerimi derlediğim blog postumun bu ilk bölümünde en sevdiğim beş oteli listeliyorum.

#1 Isfjord Radio – Svalbard

Hayatımda gördüğüm en yalnız ve en etkileyici otel. Isfjord Radio dünyanın en Kuzey yerleşim birimi olan Svalbard’da tam anlamıyla  “kuş uçmaz kervan geçmez” bir yerde konumlanmış durumda. Kenya ve Svalbard olmak üzere iki bölgede otelleri olan Base Camp Explorer grubu tarafından işletilen bu otele yazın denizden sürat botu ile, kışın ise ancak kar motoru ile ulaşabiliyorsunuz. Otel 1933’de kurulmuş olan ve o dönem Svalbard ve dış Dünya arasındaki irtibatı kuran eski Isfjord Radyo İstasyo’nun binasına inşa edilmiş. Isfjord Radio tüm meziyetlerine ek olarak gurme stili olarak nitelebileceğimiz bir yemek deneyimi de sunuyor. Otelin içinden etrafta dolaşan ren geyiklerini kolaylıkla gözlemleyebilirsiniz. Ancak otelden yalnız çıkmanıza maalesef imkan yok – sebebi ise bölgede sıklıkla görülen kutup ayıları. Svalbard seyahatimle ilgili daha detaylı blog postuma buradan ulaşabilirsiniz.

#2 Kilima Camp – Masai Mara, Kenya

Kenya safari seyahatinizde diğer konaklama türlerine göre daha pahalı olmasına rağmen en azından seyahatinizin bir kısmı için çadır tipi konaklamayı muhakkak denemenizi öneririm. Çadır tipi konaklama insana kendisini adeta o güzelim “Out of Africa (Benim Afrikam)” filminde gibi hissettiriyor. Çadırınızı döndüğünüzde sizi zürafalar kapıda karşılarsa korkmak yok ama! Kilima Camp Masai Mara’ya tepeden bakan konumuyla safari seyahatime şüphesiz ayrı bir boyut kattı. Kenya seyahatim ile ilgili detaylı blog postuma buradan ulaşabilirsiniz.

#3 Ace Hotel – Portland, ABD

Portlandia dizisini izlediyseniz Portland’ın hipster kültüründe nasıl bir yeri olduğuna zaten hakimsiniz. Ace Hotel Portland (Oregon) ise neredeyse otelden dışarıya adım atmanıza gerek bile kalmadan sunduğu yaşam stili itibarıyla alternatif olarak nitelenebilecek Portland’ı ayaklarınıza kadar getiriyor (hemen belirtmem gerek ki Portland kış aylarında gerçekten de otelden dışarıya adım atamayacak kadar soğuk oluyor!). Ace Hotel Portland tek başına bir destinasyon olarak nitelenebilecek otellerden. Tıpkı Ace Hotel New Orleans gibi. Ace Hotel’in aynı zamanda Seattle,  Palm Springs, Los Angeles, New York City ve hatta Panama’da bile şubeleri bulunmakta.

#4 Hotel Anteroom – Kyoto, Japonya

Hotel Anteroom Japonya standartlarına göre hem oldukça makul fiyatlı, hem de olağanüstü bir otel. En son 2016 Ocak ayında kaldığım bu otelde tek kişilik oda için günlük 50-60 Dolar civarında bir bedel ödedim. Eğer Japonya’ya seyahat ettiyseniz, Monocle dergisine de çıkmış olan bu kalitede bir otel için bu bedelin oldukça makul olduğu konusunda muhtemelen benimle hem fikirsinizdir. Hotel Anteroom Kyoto Tren İstasyonuna yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesinde ve metro hattının üzerinde. Kyoto’nun merkezinde yer almayan (dolayısıyla gün boyu şehir gezisi sonunda akşamı daha sakin bir ortamda geçirmenize de olanak veren) bu otel, modern ve stil sahibi dizaynıyla her Japonya seyahatimde durak noktalarımdan. Yalnızca Anteroom’a adanmış blog yazıma da buradan ulaşabilirsiniz.

#5 Eliassen Rorbuer – Hamnoy, Lofoten Adaları, Norveç

Dünya’da ilk gördüğün anı halen unutamadığın yer neresi diye sorsalar, hiç düşünmeden Lofoten Adalarındaki Hamnoy bölgesini söylerim. Halen düşündüğümde içimi hem mutluluk hem de biraz görkeminin yarattığı çekingenlikle titreten Hamnoy’da konuşlanmış Eliassen Rorbuer eski balıkçı barınakları olan ve “rorbuer” olarak nitelenen, içinde kendi mutfağı, yatak odası ve hatta oturma odası barındıran kabinlerden oluşan bir kompleks. Lofoten Adaları ile ilgili daha detaylı blog postuma ve en son seyahatimin günlüklerine buradan ulaşabilirsiniz.

#6 The Burrard, Vancouver BC – Kanada

Sıklıkla Dünya’nın en yaşanılası şehirleri arasında birince seçilen Vancouver’daki bu otelin tasarımı bana John Cusack’lı the Identity filminin geçtiği moteli anımsatıyor. Oteller açısından alışılmamış renkleri kullanımı (mesela turkuaz) ve modern tasarımı ama her şeyden öte uygun fiyatlarıyla bir daha Vancouver’a gitsem ilk tercihim yine the Burrard olur. Hele özellikle jetlagi benim gibi zor atlatanlardansanız otele bitişik ve 24 saat açık kahveci de ekstra bir artı. Vancouver’ın oldukça merkezi bir yerinde konuşlanan otel Vancouver’ın Stanley Park da dahil olmak üzere birçok bilinen bölgesine yürüme mesafesinde.

7 The Pelham Hotel, London – UK

Her ne kadar Londra sevdalısı olmasam da, Pelham’a bayılmamak elde değil. South Kensington’da bulunan bu otel tamamen İngiliz (Laura Ashley!) stili döşenmiş odaları ve aşağıda bulunan gösterişli oturma alanı ve barıyla klasik bir Londralı.

#8 Belludi 37, Padova – İtalya

Venedik’i ziyaret ediyorsanız, tren ile Venedik’e yalnızca 25 dakika mesafedeki Padova’yı da konaklama açısından değerlendirmenizi öneririm. Daha uygun fiyatlı konaklama, klasik İtalyan şehri havası ve kimi zaman çok kalabalık olan Venedik’ten istediğiniz zaman uzaklaşabilme imkanı vermesiyle benim her zaman tercihim. Odaları modern şekilde döşenmiş bu otelin en küçük odalarında bile bilgisayar düzeninizi kurmanıza olanak verecek şekilde bir çalışma alanı da bulunmakta. Sezonuna göre tek kişilik oda fiyatları 50 Euro’ya kadar inebilen bu otel hem odaların genişliği hem de fiyatıyla İtalya standartlarının oldukça üzerinde. Otelde yine ekstra 7 Euro ücretle kahvaltı alabilme imkanınız var – ancak kahveler benim gibi bir kahve düşkünü için bile fazla sert! Venedik ziyaretlerimin ikisinde de Belludi 37’de kalıp her yarım saatte bir olan trenlerle Venedik’e günü birlik gidebildim. Dilerseniz Padova tren istasyonundan otele 15 dakika da yürüyebilir veya tramvayı binebilirsiniz.

#9 Buri Rasa, Koh Phangan – Thailand

Koh Phangan’ın daha sakin kuzer ucunda harika bir kumsal oteli. Oldukça geniş odalar ve sakin bir ortam. Otelin hemen önünde kiralayabileceğiniz kayıklarla bir sonraki koy olan Bottle Beach’i de günü birlik ziyaret edebilir ve biraz daha the Beach filmindeki atmosferi tadabilirsiniz (the Beach filmi Koh Phangan adasında değil ancak bir sonraki ada Koh Phi Phi de çekildi).

#10 Claska, Tokyo – Japonya

Güncelleme Aralık 2020`de otel olarak kapılarını kapatan Claska lifestyle markası olarak hizmet vermeye devam ediyor // Tokyo’nun biraz daha az bilinen Meguro Bölgesinde tablehotels.com sayesinde bulduğum harika bir otel. Kendi dizayn mağazası da olan Claska oldukça modern şekilde dekore edilmiş olup, otelin giriş katındaki restoran ve kafe otelde konaklamayanların da ilgisini çekiyor. Otel konaklaması açısından Dünya’nın en pahalı şehirleri arasında sayılan Tokyo için kimi zaman gecelik 90 Dolara inen oda fiyatlarıyla da bence her Tokyo seyahati için düşünülmesi gereken bir seçenek.