Ünlü Japon anime ve manga ustası Miyazaki sevenlerdenseniz, en ünlü Miyazaki yapımlarından Prenses Mononoke`ye ilham olmuş Yakushima adasını da seveceğinizi tahmin ediyorum. Bu yazıda defalarca seyahat etmek imkanı bulduğum Yakushima Adasına ilk seyahatimden izlenimlerimi aktaracağım.
Feribot Kagoshima`nın hemen karşısındaki halen aktif yanardağ Sakurajima’yı da geçince iyice hızlanıyor. Japonya`da mesefaleri varış süresine dayalı bir algıyla kestirmek çok güç. Aynı ünlü Japon trenleri shinkansenler için de geçerli olduğu gibi bu feribot da kolayca deniz üzerinde giden uçak olarak nitelenebilir. Yol boyunca manzaraya dahil olan dağlarla bir an için kendimi ünlü Tayland adaları arasında seyahat eder gibi hissediyorum. Oysa Batı Çin Denizi üzerindeyim. Japonya ana karadaki en güney şehri Kagoshima`dan kalkan “hızlı” feribot bizi iki saat sonra sisler altındaki Yakushima ile buluşturuyor. 1993 yılında Japonya`nın UNESCO Dünya Doğal Dünya Mirasları listesine giren ilk bölgelerinden olan Yakushima yosun ormanları, kimileri denize dökülen yüzlerce şelalesi, maymunları ve geyikleriyle size mistik ada hissini bütünüyle geçiriyor. Ünlü Japon sinemacısı Hayao Miyazaki ismini duymamıza öncülük eden yapımlardan olan Prenses Mononoke için neden bu adadan ilham aldığını anlamak güç değil.
Ada Turu ve Yakushima Maymunları
130 km uzunluğundaki kıyı yollarını takip ederek adanın etrafında tur atmak ada ile tanışmak için en ideal aktivitelerden. Bahsettiğim sadece adanın doğal güzelliği değil ancak rahatlıklarıyla bilinen ada sakinleri geyikler ve maymunlarla da tanışmak için geçerli. Özellikle maymunları yolun ortasında gruplar halinde sohbet ederken görürseniz, şaşırmayın. Geçmek için sohbetin bitmesini beklemeniz gerekecek. Adada geçirdiğim dört günün iki gününde bana eşlik eden ve son altı yılı Yakushima`da olmak üzere on beş yıldır Japonya`da yaşayan Yakushima Life acentasının sahibi Jennifer Lue maymunların zararlı olmadığını ancak göz göze gelmekten pek hoşlanmayabileceklerini not ediyor. Ondan sonra da benim için oldukça zor olan gözlerimi kaçırma oyunu başlıyor. Bir alternatif de arabanızdan inip özellikle adanın doğusundaki ormanlarda yürürken ürkmeden size bakan geyikleri izlemek. Ada birçok şelaleye ev sahipliği yapsa da benim favorim dağlar arasından gelen ve doğrudan denize dökülen Toroki Şelalesi oluyor. Bu şelale ayrıca Japonya`nın doğrudan denize dökülen tek şelalesi. Benim için ilk günün sürprizleri sadece hayvanlar ve şelaleler olmuyor. Deniz kenarında konuşlanan ve Japonya’nın yerel dini Shinto dinine ait ibadet yeri olan “shrine” da hem görsel hem de konumunun getirdiği gizemli havasıyla oldukça akılda kalıcı.
Shiratani Parkuru
İlk günün önemli bir kısmı arabada geçse de ikinci günün parkuru araç olarak tüm gün bacaklarınızı kullanmanızı gerektiriyor. Yakushima ile daha yakından tanışmanın da en güzel yolu bu aslında. Ortalama altı saat süren Shiratani trekking rotasını gerçekleştirmek için Jennifer ile sabah 8.30da yola çıkıyoruz. Jennifer bana kimi mevsimlerde parkura sabah saat beş kadar erken saatlerde başlamaları gerektiğini anlatıyor. Girişte bahsettiğim Miyazaki yapımı Prenses Mononoke`ye ilham konusu olan Moss Forest (yosun ormanı) da Shiratani Parkuru üzerinde. Aynı Jomon Sugi gibi kimilerinin yaşı binlerce yıl ötesine giden Yakushima sediri olarak adlandırılan ağaçların da olduğu gibi. Nehirde taşlar üzerinden karşıdan karşıya geçerken kaymamak için çok dikkat etmeniz gerekse de, en güzel manzaralar da her daim bu nehir geçişlerinde yakalanıyor. Shiratani genel olarak kolay bir parkur olsa da, en güzel manzarayı hak etmek için son on beş dakikada sizi biraz tırmandırıyor. Taiko Iwa kayasına çıktığınızda ise tüm tırmanışa değiyor. İki gün boyunca orman içinde daha erişebilir hissettiğim Yakushima`nın 2000 metrelik dağlarını ve vahşi doğasını bu tepeden seyretmek bana Yakushima`ya ilişkin tamamen yeni bir perspektif de kazandırıyor. Yakushima sadece size kendine davet eden nazik görünümlü yeşil yosun ormanlarının değil, kimi kısımlarını sadece uzaktan seyredebileceğiniz vahşi bir doğanın da ev sahibi.
Miyanoura – Yakushima
Anbo ve Miyanoura olmak üzere ana iki yerleşim bölgesi olan Yakushima`da feribot seferlerinin sıklığını da dikkate kalarak Miyanoura`da konaklıyorum. Az sayıda restoran olsa da ağırlıklı balık ürünlerini içerecek şekilde hemen hemen her tür mutfağı bulmak mümkün. Yakushima`ya has en ünlü yemek ise ağırlıklı olarak kızartması yapılan “uçan balık”! Yakushima`da konaklama olarak pansiyon olarak niteleyebileceğimiz “minshuku”lar ağırlıkta. Ben de bir minshukada japon stili yer yatağı olan futon ve ortada alçak masa ile dekore edilmiş bir tatami odasında konaklıyorum. Mekanın ferahlığına bir süre sonra o kadar alışıyorsunuz ki, sonrasında obje dolu mekanlar size fazla gelmeye başlıyor.
Yakusugiland
Dört gün boyunca gündüzleri uzun trekkinglerden olan 13.000 nüfuslu bu adadaki hayatın ağır ve sakin temposuna çok alışıyorum. Adadaki son günüm ise adını Disneyland benzeri park konseptinden alan Yakusugiland`de geçiriyorum. Ancak isim sizi asla yanıltmasın. Burası bir oyun parkı değil. Aynı Shiratani gibi sedir ağaçlarıyla kuşatılmış bir yürüyüş rotası. Bugün yalnızım. Sadece Jennifer`in yokluğundan bahsetmiyorum. Rotanın ilk otuz dakika sonrası kısmında benden başka kimse yok. Aşma köprüleri ve aradan geçen nehirle Yakusugiland de en az Shiratani kadar huzur verici. Nehir kenarında olmazsa olmaz yosun manzaralı bir taşa oturuyorum. Dördüncü kere ziyaret etme şansını bulduğum muhteşem ülke Japonya`da tekrar tekrar ziyaret edeceğim bölgeler listesine yeni bir yerin daha eklendiğini daha o an biliyorum. Güncelleme: 2019 yılından beri Japonya`da yaşıyorum.